30 Ocak 2011 Pazar

The Nightmare Before Christmas (1993)



Türkçe adıyla Noel Gecesi Kabusu, bir diğer temel taşım niteliğinde. Yönetmenliğini Henry Selick'in, prodüktörlüğünü Tim Burton'ın yaptığı filmin kısa hikayesi yine Tim Burton tarafından yazılmış. Filmin müzikleri ve şarkı sözleri (dolayısıyla senaryonun büyük bir kısmı) Danny Elfman'a ait. Bu animasyon neden temel taşlarımdan biri diye  baktığımda aslında bu üçleme bir cevap niteliğinde. Henry Selick'i  bir Neil Gaiman uyarlaması olan Coraline'den, Tim Burton'ı BatmanSleepy HollowAlice In WonderlandBig Fish gibi filmlerden, Danny Elfman'ı ise BeetlejuiceEdward ScissorhandsCharlie and The Chocolate Factory ve Batman Returns'den hatırlayabilirsiniz. Bence güzel bir üçleme olmuş, devamı gelse de onu  da eklesem buralara ,). Neyse filme devam edecek olursam, stop motion tekniğiyle çekilmiş bu animasyonda saniyede 24 kare yer almış ve tamamlanması 3 sene sürmüş.

Bir kere bu film çok eğlenceli. Arada sıkılınca filmin müziklerini dinliyorum ve keyfim yerine geliyor. Eğlenceli peki başka ? Zaman zaman benim de içine düştüğüm çok tanıdık insanlık hallerini de yansıtıyor. Sıkılmak, rutin yaşam düzenini değiştirmeye çalışmak, varolmanın anlamını sorgulamak (aklıma hemen bir replik geldi: "Since I'm dead and take off my head to recite shakespearean quotations") ve sonrasında elindekinin anlamını farketmek...

Filmin konusu kısaca özetleyecek olursak elimizde kutlanan çeşitli festival/özel günler ve bunlara ait kasabalar var, bunlardan biri Cadılar Bayramı ve kasabası. Jack Skellington da Cadılar Bayramı kasabasının yöneticisi konumunda. Ne var ki, her sene aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkılıyor ve tesadüfen başka bir kasabayı keşfediyor...sonrası...seyretmediyseniz, seyredin ;).

Filmin müzikleri Nightmare Revisited başlığı altında yeniden yorumlandı. Her iki versiyonu da çok beğendim. This is Halloween adlı giriş şarkısının orjinalini seslendiren Danny Elfman, yeni versiyonda ise Marilyn Manson.  İşte örnekler;









29 Ocak 2011 Cumartesi

Fringe quote

Sezon 3, bölüm 11 - Walter to Peter: 'Every relationship is reciprocal, when you touch something, it touches you, you're changing son..."

Her gün biraz daha yakın


  • Irvin Yalom; terapist, varoluşçu ve edebiyatçı kimlikleriyle çok takdir ettiğim bireylerin başında gelmektedir. Bütün kitaplarını okuduğumu düşünürken, geçenlerde babam sayesinde bir kitabını atlamış olduğumu farkettim. 
    Bu kitap "Her Gün Biraz Daha Yakın: İki Kere Anlatılan Herkesin Bildiği Bir Terapi" adını taşımakta. Orjinal adı ise "Everyday Gets A Little Closer: A Twice-Told Therapy". Kitabın başlığında yer alan "iki kere anlatılan" kısmında belirtilen iki kere, hem terapistin hem de hastanın gözünden anlatılan terapi sürecini ifade ediyor. Yalom, ilk önce grup terapisinde gördüğü sonra da deneysel bir şekilde bireysel görüşmeler yaptığı Ginny Elkin'le olan görüşmelerinin notlarını saklar. Bu görüşmeler için deneysel demesinin sebebi, Ginny Elkin'den terapi karşılığında ücret yerine her görüşmenin Ginny'nin bakış açısını yansıtan bir özetini istemesidir. Bu notlar karşılıklı olarak 6 ayda bir değiştirilecektir. Terapi bu şekilde devam eder, ve sonrasında hep aklında  bu görüşmeleri bir kitap olarak çıkarmak olan Yalom, edebiyatçı olan eşinin de yardımıyla, bu notları bir kitap haline getirir. Kitabın ön sözünde yazdığı üzere, bu notlar çok küçük düzeltmeler dışında olduğu gibi yayımlanmış. Kitabın daha başında sayılırım, şimdilik oldukça keyifli gidiyor, bitirince daha detaylı bir yorum yazacağım.

    27 Ocak 2011 Perşembe

    T. S. Eliot: The Love Song of J. Alfred Prufrock (1919)




    And indeed there will be time
    For the yellow smoke that slides along the street,
    Rubbing its back upon the window-panes;
    There will be time, there will be time
    To prepare a face to meet the faces that you meet;
    There will be time to murder and create,
    And time for all the works and days of hands
    That lift and drop a question on your plate;


    Time for you and time for me,
    And time yet for a hundred indecisions,
    And for a hundred visions and revisions,
    Before the taking of a toast and tea.

    26 Ocak 2011 Çarşamba

    Alexander Pope- An Essay on Man




    ...Know then thyself, presume not God to scan
    The proper study of Mankind is Man.
    Placed on this isthmus of a middle state,
    A Being darkly wise, and rudely great:
    With too much knowledge for the Sceptic side,
    With too much weakness for the Stoic's pride,
    He hangs between; in doubt to act, or rest;
    In doubt to deem himself a God, or Beast;
    In doubt his mind or body to prefer;
    Born but to die, and reas'ning but to err;
    Alike in ignorance, his reason such,
    Whether he thinks too little, or too much;
    Chaos of Thought and Passion, all confus'd;
    Still by himself, abus'd or disabus'd;
    Created half to rise and half to fall;
    Great Lord of all things, yet a prey to all,
    Sole judge of truth, in endless error hurl'd;
    The glory, jest and riddle of the world...

    15 Ocak 2011 Cumartesi

    Star Wars

    • To be continued....:)

    Bu bloğu oluşturma fikri kafamda dönerken, sinema bölümüne koyacağım filmleri düşündüğümde aklıma ilk gelen Yıldız Savaşları serisi olmuştu. Hem benim için çok önemli bir seriler bütünü olduğundan, hem de film ve filmle ilgili diğer alanlara bayağı kafa yormuş olduğum için. Lakin iş yazma kısmına gelince, kendimi sürekli ertelerken buldum. Sebebi de,  nereden başlayacağım, içeriğe neleri katacağım konusunda kararsız kalmamdı. Sonunda yazıya başlamaya ve yazıyla ilgili herhangi bir plan yapmadan ilerlemeye karar verdim. Bu film serisi ve ona bağlı  diğer öğeler aslında başlı başına bir uzmanlık alanı. Hem ilk seri olan  IV-V-VI'dan (A New Hope,  The Empire Strikes Back, Return of the Jedi) beri hem de sonraki seri olarak I-II-III'ün  (The Phantom Menace,  Attack of the Clones, Revenge of the Sith) çekilmesiyle, bu filmlerin en küçük detayına kadar, çeşitli alanlarda çok fazla yorum/eleştiri/değerlendirme yapıldı. Dolayısıyla internette ya da kitapçılarda bu konuya ait çok fazla şey bulunabilir. Bu yazıda, filmin hikayesinin George Lucas'ait olduğunu, serinin V ve VI hariç diğer bölümlerinin de yönetmeni olduğu bilgisiyle yetinip direkt kendi bakış açımdan filmi değerlendirmeye çalışacağım. 

     İnsan "düşünmeye" başlamasıyla beraber; anlam arayışları, ölüm korkusu, varolduğu çevreye uyum sağlama, kurallar belirleme, kuralları yıkma, isyan, ölümsüzlük çabaları vb. gibi konularla da uğraşmaya başlamıştır. İlkçağ filozoflarından, doğuda ortaya çıkan öğretilere kadar, her türlü sistem bu sorulara cevap arar aslında. Büyük resme bakmak için en tepeye çıktığımızda, göreceğimiz manzara aynı olduğu için, çeşitli alanların paylaşımlarının ortaklaşması da kaçınılmazdır. Günümüzde de, her alan kendine göre bu doğrultuda arayışını sürdürür ve paylaşımlarını ortaya koyar. Yıldız Savaşları, sinema alanında, George Lucas'ın bireysel hayatından şekillenerek doğmuş, sonrasında çok geniş kitlelere ulaşmış böyle bir paylaşımdır. Psikoloji alanındaki  paylaşımlara baktığımızda ise,  varolan birçok yaklaşımın ortak noktasının, bireyin kendisi hakkında farkındalık kazanabilmesi,  "değişim" in varlığını kabullenip, değişime açık olmak olduğunu görürüz. Peki Yıldız Savaşları ve psikolojinin ortak paylaşımları nelerdir ?

    Dağın tepesinden baktığımızda bu paylaşım, tabii ki insan üretimi herşeyde olduğu gibi "insanlık halleri"dir. Filmde yer alan karakterler, olay kurgusu içinde çeşitli şekillerde bizimle bu süreçleri paylaşırlar. Hikayenin temelinde yer alan öğelerden biri olan, Anakin Skywalker'ın seçimi böyle bir süreçtir. Hepimiz o veya bu şekilde seçim yapmak ve seçimlerimizin sorumluluğunu üstlenmek zorundayız. Yaptığımız seçimlerde ne kadar özgür olduğumuz konusu tartışmalıdır, öyle ki en başa dönersek; cinsiyetimizi, anne-babamızı, doğduğumuz yeri seçmek  gibi daha sonraki seçimlerimizi temelden etkileyebilecek etmenleri seçmek, bizim elimizde değildir. Dolayısıyla belki seçimlerimizin özgürlüğünden değil, ama seçimlerimizin sorumluluğunu almanın özgürlüğünden bahsedebiliriz. Anakin bir seçim yapar, ve bu seçim sonucunda, ödemekten kaçındığı bedelleri öder (Padme'nin ölmesi gibi), taa ki yeni bir seçim yapana kadar. Serinin son bölümünde oğlunun (Luke Skywalker) hayatını kurtarır ama sonucunda kendi hayatını kaybeder. Lakin, yaptığı seçimin sonucunun farkında biri olarak, belki de ilk defa özgür hissederek ölür.

    Luke: I can't believe it.
    Yoda: Yes, that's why you fail. 

    Luke: What's in there ?
    Yoda: Only what you take with you.

    Bu konuşmalarda ise, Yoda iki önemli kavramın altını çizer. Yapılan işe inanmak ve neye odaklanıyorsak, bakış açımızın/gerçekliğimizin o olacağı. Evet, belki bir çok şey için  koşulları belirleyemeyiz ama belirli koşulların içinde dahi, değişim ancak ona inanmakla mümkün olur (kitap cümlesi oldu sanki :)). Düşünce ve duygular arasında sıkı bir bağlantı vardır. Aynı olayın iki kişi tarafından farklı yorumlanması, dolayısıyla hislerin ve verilen duygusal tepkilerin farklılaşmasının bir nedeni de bu bağlantıdır. Yoda da, bu farkındalıkla, Luke'u görmek istediği ve göreceği konusunda uyarmaktadır.

     Anakin'in annesi Shmi Skywalker, kendisini bırakmakla ilgili tereddütleri karşısında, "You can't stop the change any more than you can stop the suns from setting" diyerek değişimin doğanın bir parçası olduğunu ve kabullenmesi gerektiğini vurgular.

    Varoluşçu bir kavram olarak değerlendirdiğim, aslında doğada varolan herşeyle bir bütün oluşturduğumuzu,  ve beden olarak varolmanın yanında, asıl varlığımızın bilincimizden (ben buraya, Jedi'ların güce bakış açısı daha kollektif olduğu, Cumhuriyet"i korumak bireyselliğin önünde geldiği için, daha da derin anlamlar yükledim; bilinçli olmak; sorgulamak, sorgulatmak, bir eylemde bulunurken herkesin aynı eylemde bulunduğunda oluşacak sonuçları göz önünde bulundurarak hareket etmek...) kaynaklandığını vurgulayan "Güç" kavramını, yine Yoda şöyle açıklar: "Life creates it, makes it grow. Its energy surrounds us and binds us. Luminous beings are we, not this crude matter. You must feel the Force around you; here, between you, me, the tree, the rock, everywhere, yes".

    Obi-Wan Kenobi ise psikoterapide sıkça kullanılan bir kavramı ifade eder: "Only a Sith Lord deals in absolutes" . Mutlak değişmezlerle hareket etmek, ya hep ya hiç demek, siyah-beyaz yaklaşmak, gri tonları görmezden gelmek (hatta varlığına inanmamak); mükemmeliyetçilik başta olmak üzere, günlük yaşantımızda sorunlara yol açabilecek bakış açılarının başında gelmektedir...

    Kendini gerçekleştiren kehanet: "The fear of loss is a path to the Dark Side". Yine Yoda'nın dediği üzere kaybetme korkusu, karanlık tarafa atılan ilk adımdır. Varolduğumuz süre boyunca, birşeyleri kaybetmekten hep korkarız, başta hayatımız olmak üzere. Bir seviyeye kadar doğal olan bu korku, sınırları aşınca, görünür veya görünmez bir şekilde hayatımızı olumsuz etkilemeye başlar. Psikolojide kendini gerçekleşen kehanet olarak geçen bir kavrama göre, kaybetmekten o kadar korkarız ki,  farkında olmadan bu davranışlarımıza yansır, çevremizdekiler de ona göre davranır, ve sonuçta olmasından korktuğumuz şeyle yüz yüze kalırız. Aynı, Anakin'in Padme'yi kaybetmekten korkarak, onu kaybedeceği koşulları hazırlaması gibi....

    Yıldız Savaşları'nın etkileyiciliği tabii ki bu ortak paylaşım alanlarına indirgenemez. Görsellik, olay kurgusu, karakterlerin biçimlendirilmesi, kendine ait bir evren yaratmış olması, çekildiği dönemin koşulları gibi özelliklerin hepsi bu seriyi kült yapan öğeler. Ve ele alınacak konular da bunlarla sınırlı değil...İleride eklemeler yapma hakkımı saklı tutarak, sadece Darth Vader'in görünümü ya da John Williams'ın Imperial March-Duel of the Fates gibi besteleri bile, bu seriyi sevmek için yeterli diyorum :)).


      10 Ocak 2011 Pazartesi

      Contact (1997)


      Dikkat ! Bu yazı filmi seyretmeyenler için fazlaca önbilgi içermektedir :)

      "Küçük adımlar, Ellie, küçük adımlar"

      Bu film Türkçe'ye "Mesaj" olarak değil de, "Temas" olarak çevrilse, filmin bütünlüğü açısından daha uygun olurmuş. Filmin yönetmeni, Geleceğe Dönüş serileri ve Forrest Gump'tan hatırlayabileceğiniz Robert Zemeckis. Film başarılı bir gökbilimci ve astrobiyolog olan Carl Sagan'ın aynı adlı romanından uyarlanmış. Filmin uyarlaması için, Sagan ve eşi hikaye örüntüsünü beraber oluşturmuşlar. Hikayede, ana karakter olarak, astrofizik alanında başarılı bir bilim kadını olan Dr. Eleanor Arroway yer almakta. Arroway, akademik kariyerini  bırakıp, SETI (Search for Extra-Terrestrial Intelligence) araştırmalarına katılarak, dünya dışı varlıklarla ilgili bir işaret bulma umudundadır. Çabaları sonucu da, umut ettiği teması kurmayı başarır. Filmde yer alan diğer bir önemli karakter Dr.Arroway'le duygusal bir ilişki yaşayan Palmer Joss'tur. Palmer Joss, ilahiyat mezunudur ve hayata bakış açısı Dr. Arroway'den oldukça farklıdır. Fakat filmin sonuna doğru bu farklılık Palmer Joss tarafından şöyle açıklanır: "İnançlı bir adam olarak Dr. Arroway'den farklıyım. Ama amacımız aynı. Gerçeği aramak

      Film, varoluşumuzla ilgili soruları ve onları cevaplama çabamızı yansıtıyor. Arroway, bir sahnede bu arayışı şöyle ifade ediyor: 
      "Kendimi bildim bileli bir şey arıyorum...niçin burada olduğumuzu. Burada ne yapıyoruz ? Kimiz biz ?". 

      Yine bu konuya paralel olarak, Arroway'e dünya dışı varlıklarla karşılaşırsa, onlara ne sormak istediğiyle ilgili şu cevabı veriyor: 
      "Nasıl yaptınız ? Nasıl geliştiniz ? Kendinizi yok etmeden teknolojik evrimi nasıl başardınız ?

      Dünya dışı varlıkların Arroway'e söyledikleri ise şu oluyor:  
      "İlginç bir türsünüz. İlginç bir karışım. Çok güzel rüyalar kadar korkunç kabuslar da yaratabiliyorsunuz. Kendinizi kaybolmuş, terkedilmiş, yalnız hissediyorsunuz, ama değilsiniz. Kendi arayışımızda,  bu boşluğu dayanılır kılan tek şeyin birbirimiz olduğunu bulduk...Sizden ve bizden başka canlılar da var, önemli olan onların da buraya gelmesi değil, önemli olan hepimizin bir bütünün parçaları olarak bu evrende varoluşumuzdur."



      Benim için etkiyici bir diğer sahne ise Arroway'ın zaman yolculuğu yaptıktan sonra bunu sorgulayan kişilere söyledikleriydi:
       "Bir tecrübe yaşadım..ispatlayamıyorum..açıklayamıyorum...fakat bir insanoğlu olarak benliğim...bunun gerçek olduğunu söylüyor..beni sonsuza dek değiştiren muhteşem bir şey..inkar edilemez bir şekilde ne kadar küçük, değersiz ve aynı zamanda ne kadar ender ve kıymetli olduğumuza dair evrenin bir görüntüsü...kendimizden daha büyük şeylere ait olduğumuzu ve yalnız olmadığımızı anlatan bir görüntü...bunu paylaşabilmeyi isterdim..isterdim ki..herkes bir an için bile olsa..o azameti..tevazu ve umudu..hissedebilsin.."

      Film 1997'de çekilmesine rağmen, görsel efektler hala tatmin edici durumda. Özellikle zaman yolculuğunun yapıldığı solucan deliklerinin görüntüsü, seyrederken sizi de içine alıyor. Solucan deliklerdemişken, filmde ele alınan zaman yolculuğu Einstein'ın genel görecelik teorisine dayanmaktadır. Buna göre uzay/zaman'ın eğrilip bükülebilir olması dolayısıyla iki ayrı geometrik noktanın birleştirilmesi mümkün olabilir. Dolayısıyla solucan delikleri kısa yollar olarak düşünülebilir. Bu konuda heyecanla beklediğim bir başka yapım InterstellarYönetmenliğini Steven Spielberg'in yapacağı filmin senaryosu, solucan delikleri, yer çekimi ve astrofizikle ilgili çalışmaları bulunan Kip Thorne'a ait..

      Son olarak ise...

      Çocuk: Uzayda başka varlıklar var mı?
      Dr. Arroway: Bu iyi bir soru. Sen ne dersin?
      Çocuk: Bilmiyorum.
      Dr. Arroway: İyi bir yanıt. Şüpheci, ha? Önemli olan hepinizin kendi yanıtını aramasıdır.

      6 Ocak 2011 Perşembe

      Büyü ve Büyücüler


      Şu dünyada büyüye en yakın ne var diye sorsanız, cevabım kesinlikle müzik olur...Gün içinde uygun olan her durumda mutlaka bir şeyler dinliyorum. Duygularımı düzenlemek için kullandığım yöntemlerden en etkini müzik dinlemek...Bilimsel anlamda da müziğin duygular üzerindeki etkisi son dönemde araştırılan konulardan. Terapilerde, kitaplar ve sinema filmlerinin yanı sıra artık müzik de kullanılıyor...

      Hangi büyüler ve büyücüler beni etkiliyor diye düşündüğümde, verecek çok fazla yanıt var...Burada hepsini ele alamam ama benim için önemli olanlarını paylaşabilirim diye düşünüyorum...