Dikkat ! Bu yazı filmi seyretmeyenler için fazlaca önbilgi içermektedir :)
Robert James'in romanından uyarlanan ve Clint Eastwood'un yönetmenliğinde çekilen, başrollerde yine Clint Eastwood ve Meryl Streep'in yer aldığı bu film, dönem dönem geri dönüp seyrettiğim temel taşlarımdan bir diğeri. Filmde, bir kız ve bir erkek çocuğu ve eşiyle mütevazi bir çiftlik hayatı süren İtalyan asıllı Francesca'nın, National Geographic dergisinin fotoğrafçısı olan Robert'le, ailesinin şehirdışında olduğu dört gün boyunca yaşadıklarını ve Francesca'nın yaptığı seçimi, o öldükten sonra çocuklarına bıraktığı günlükten öğreniyoruz. Francesca, o döneme ait 'klasik' bir hayat sürmektedir. Çocukları ve eşiyle ilgilenir, ev ve bahçe işleriyle uğraşır, geleneksel kasaba hayatını sürdürür. Bu hayat şekli, İtalya'da eşiyle tanıştıktan sonra çok da farkında olmadan yaptığı bir seçimin sonucudur. Robert'le geçirdiği dört gün süresince ise, hep içinde olan ama yaptığı seçimden dolayı bir kenara kaldırdığı Francesca ortaya çıkar. Tutku vardır. Kalıplar yoktur. Aşk vardır. Robert'ın çektiği fotoğraf kareleri vardır. Farklı kıyafetler, farklı saç şekilleri. Daha özgür, daha akıcı.
Francesca: And in that moment, everything I knew to be true about myself up until then was gone. I was acting like another woman, yet I was more myself than ever before.
Dört günün sonunda ise Francesca yine bir seçim yapmak durumundadır: Robert'le gitmek ya da kalıp eski hayatına devam etmek.
Francesca: Robert, please. You don't understand, no-one does. When a woman makes the choice to marry, to have children; in one way her life begins but in another way it stops. You build a life of details. You become a mother, a wife and you stop and stay steady so that your children can move. And when they leave they take your life of details with them. And then you're expected move again only you don't remember what moves you because no-one has asked in so long. Not even yourself. You never in your life think that love like this can happen to you.
Robert Kincaid: But now that you have it...
Francesca: I want to keep it forever. I want to love you the way I do now the rest of my life. Don't you understand... we'll lose it if we leave. I can't make an entire life disappear to start a new one. All I can do is try to hold onto to both. Help me. Help me not lose loving you.
Robert Kincaid: But now that you have it...
Francesca: I want to keep it forever. I want to love you the way I do now the rest of my life. Don't you understand... we'll lose it if we leave. I can't make an entire life disappear to start a new one. All I can do is try to hold onto to both. Help me. Help me not lose loving you.
Sonuçta, Francesca kalmayı seçer. Filmi seyrederken, bir yanım hep keşke gitseydi diyor, fakat sonrasında, verdiği kararın sorumluluğunu almış olduğunu görmek bir yandan da iyi hissettiriyor. Hem bu dört günü, hayatının bir parçası olarak taşımaya devam etmiş olması, hem de sonrasında çocuklarına bıraktığı günlükle, bu anısını bir sonraki kuşağa aktararak, çocuklarının hayatında da bazı şeylerin değişmesine olanak sağlamış olması, kanımca güzel bir varoluşsal sorumluluk örneği..
Robert Kincaid: Things change. They always do, it's one of the things of nature. Most people are afraid of change, but if you look at it as something you can always count on, then it can be a comfort.
Bazen değişimden bahsetmek, sanki referans noktalarını gözardı etmek ya da yok saymak gibi anlaşılabilir. Ya da sanki anıları geride bırakmak gibi. Oysaki anılarımız, belleğimiz, yaşadıklarımıza dair algılarımız bizi biz yapan şeyler. 'Biz' değişince, onların varlıkları değil, bazen onları yorumlayışımız ya da yeni deneyimlerimizden kaynaklanan yeni anılarımızdan dolayı yerleri değişebilir. Bazen de değişmez, yerleri daha da sağlamlaşır. Lakin, ne olursa olsun onları yanımızda taşırız, öyle veya böyle. Değişimden korkmamalı o yüzden. Filmin sonunda gördüğümüz üzere, kitabını Francesca'ya ithaf eden ve eşyalarını da ona bırakan Robert da değişime inanıp, yine de bağ noktalarını koruyabilmiş bir karakter.
Filmin akışı, görüntüler sade ve etkileyici. Basitliğin, sadelik tarafına denk düşen; birden fazla duyuya hitap eden, anları ve oluş durumlarını çok güzel yansıtan görüntülerin yer aldığı bu filmde, Meryl Streep'in oyunculuğu da müthiş. Clint Eastwood'un da hakkı yenmez kesinlikle ama benim için Meryl Streep'in yeri ayrı.
Sadede gelmek gerekirse, gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim, zamanla tekrardan seyredilebilecek, yer yer insana kendi hayatını ve yaşadıklarını sorgulatan değerli bir film...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder