18 Nisan 2012 Çarşamba

nazi subayının paradoksu: spinoza problemi




19 Mart 2012

Bir bakış açım varsa yaşadığım hayata dair, çorbada tuzu olanlardan birisidir Irvin Yalom. Son bir haftadır   yeni kitabı Nazi Subayının Paradoksu: Spinoza Problemi'nin kitapçı raflarında yerini almasını bekliyordum. Nihayet cumartesi günü hevesle beklediğim bu kitabı edinebildim. Lakin ufukta bir Amerika yolculuğu olduğundan ve de yanımda çok fazla kitap götüremeyeceğimden, hevesimi uçak yolculuğu ve sonrasına saklamaktayım. Bakalım çorbaya nelere ekleyecek bu kitap...

17 Nisan 2012

Okyanusu benimle beraber aşan kitap bu gece bitti...Açıkçası aklımda kalan tat, kitabın ilk sayfalarında alacağımı düşündüğüm tattan daha fazla oldu. Belki mesleki olarak, ilk sayfalarda terapiye dair öğelerin fazla olması, 'gözüne sokulma' hissiyatı yaratmış olabilir. Ayrıca, yine ilk başlarda çevirinin iyi yapılmadığını düşündüm, ilerleyen kısımlarda düzeldi mi yoksa ben mi alıştım ayırt edemiyorum.

Dine dair önyargılı bakış açısına sahip olanların bu kitaptan pek hoşlanacağını düşünmüyorum...Zaten Irvin Yalom'un bu konudaki görüşleri de belli...Genel olarak Spinoza ve Rosenberg'in hikayelerini ard arda takip etmek keyifliydi. Bu iki hikayenin okunurluğu da iyi ayarlanmış, ard arda olduğu için bazı bölümlerde Spinoza'nın, bazı bölümlerde de Rosenberg'in sonraki bölümlerini büyük bir merakla bekledim. Yalom, psikoloji alanındaki deneyim ve bilgisini kullanarak, Spinoza ve Rosenberg'in iç dünyalarını güzel bir şekilde kurgulamış. Kendi adıma, -Yalom'un önceki kitaplarını okuduğum zamandaki 'ben'in farklılığını bir kenara bırakabileceğimi varsayarsak- bu kitap bir Nietzsche Ağladığında ya da Divan değil. Doruk dönemi eserlerinden sonra, daha çok bir demlenme dönemi eseri gibi geldi bana Spinoza Problemi...Tabii asıl yorumu, meslek dışı okuyuculardan almak lazım...Bir de Yalom'un tarihi figürleri romansal kurgu içerisinde kullanmasını seviyorum, kullandığı karakterleri benim de seviyor olduğum yanlılığını da ekleyerek...


5 Nisan 2012 Perşembe

'inicem' düğmesi

Bugün de, ulaşımımı sağladığım yeşil hat tramvayı ile karşınızdayım. Bilmediğiniz bir yerde günlük yaşamın önemli bir parçası da neyi nasıl yapacağınızı keşfetmek. Daha önceden bir fikriniz ya da bilginiz varsa çok basit konular, fakat bu ilk deneyiminiz ise biraz çaba gerekli. Nasıl para çekilir, ortak kullanımlı çamaşır makinesi nasıl çalışır, tren kartları nereden alınır, markette kartla nasıl para ödenir vesaire...bunların cevaplarına ulaşmanın en kolay yolu tabii ki bir bilene sormaktır. Lakin benim gibi illa da kendi kendime gözleyerek, bulmaca çözer gibi çözeceğim diye diretenlerdenseniz, trende inmek için nereye basmanız gerektiği konusunda bayağı bir gözlem yapmanız lazım gelir bu şehirde. İlk önce inenler itinayla izlenir, bir yere basıyor gibidirler belli belirsiz. Ayağa kalkarken destek almak için mi bir yerlere dokunurlar, yoksa etrafta bir düğme mi vardır ? 

Vallahi, bütün her yerine baktım tramvayın, düğme ya da benzeri birşey bulamadım. Bir işaret, bir yazı da yok...Halbuki aralarda 'stop request' yazısının ışığı yanıyor. Yeterince uğraştıktan sonra farkettim ki bu insanlar kablolara basıyorlar...Eklediğim fotoğraflardaki sarı şeritlere basınca 'müsait bir yerde inicem kaptan' demek oluyormuş. Fotoğrafladığım trendeki kablolar sarıydı, yine bir derece dikkat çekici. Olayı çözmeye çalıştığım ilk gündeki trende bu kablolar siyahtı, hiçbir şekilde belli olmuyorlardı...
Bir 'inicem' ibaresi üstüne de bu kadar laf edebilmeme ne demeli tabii bilemiyorum :D.