21 Ağustos 2011 Pazar

Voyage: Inspired by Jules Verne



    Bu oyunu oynayalı epey bir zaman geçti, fakat tadı hala damağımda :p. 2005 yılında The Adventure Company tarafından piyasaya sürülen oyun Jules Verne'nin From Earth To The Moon ve Around The Moon ve H.G.Wells'in The First Men In The Moon tromanlarından esinlenerek yapılmış. Bu romanların da kahramını olan Michel Ardan, oyunun ana karakteri. Kahramanımız, Ay'a iniş yaptıktan sonra Selenite adlı bir uygarlıkla ve farklı bir bitki örüntüsüyle karşılaşır. Selenite'lerin asıl yerleşim yeri Ay'ın altındaki kanallarda bulunmaktadır fakat Ay yüzeyinde "suçlular"ı ve "akıl hastaları"nı yolladıkları "sürgün" yerleri de vardır. Ardan'ın bu uygarlıkla karşılaşma ve Dünya'ya geri dönme sürecinde, karşımıza çözülmesi gereken matematiksel, mekanik, sese ve yerel bitki örtüsüne dayalı bulmacalar çıkar. 

    Bu tür macera oyunları oynarken benim en zorlandığım noktalardan biri çözümlere (walkthrough) bakmamaktır. Voyage'da zorlayıcı bulmacalar olmasına rağmen, çözümlerine en az baktığım oyunlardan biri oldu. Grafiklerini ve konusunu çok sevdiğim bu oyunu büyük bir keyifle oynamıştım. Macera türü oyunlar sevenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim :).





    11 Ağustos 2011 Perşembe

    deneyim vs. yorgunluk

    Yakın bir arkadaşım 30 yaşında olmakla ilgili şöyle bir şey demişti: ''Ergenliğe ait dürtüsel hareketlerim kalmadığı için gayet de mutluyum''...Gerçekten de düşününce şimdi, o dürtüselliğin aradan çıkmasıyla, biraz sakinlediğinde insanın, bir huzur durumuna ulaştığını görebiliyorum. Sanki verdiği kararların sorumluluğunu almak daha da kolaylaşıyor, kabuk tuttuğundan yaralar ya da düşünce kalıpları, sanki daha az acıtıyor...Lakin buna karşılık, birikmiş bir yorgunluk da söz konusu oluyor...O saate denk yaşananlar, her ne kadar üstesinden gelinmiş olsa da, sümüklüböceğin yolda yürürken bıraktığı iz gibi, tatlı bir izle beraber tatlı bir yorgunluk da bırakıyor...Belki yeni şeyler denemeye olan açlıkta bir değişme olmuyor da, önceden yaşananlara benzer şeyler yaşanacağını öngördüğünde kişi, direkt 'ben bu filmi bir kez daha seyretmem' durumuna geçebiliyor..İşte o noktada, kazanım mı oluyor yoksa bir kaybediş mi söz konusu, hep ikilemde kalıyorum...Aynı hatalara ve rahatsız edici tekrarlara düşmemek güzel fakat aynı nehirde iki kez yıkanamazsın sözünden de yola çıkarak, aslında her durumun kendine özgü dinamikleri olduğunu da değerlendirmeye katarsak, işler azıcık karışıyor...peh..