15 Şubat 2013 Cuma

Anna Karenina (2012)

Aşk için neler yaparız ? Neler yaptınız, geriye dönüp neler yapmak isterdiniz ? Bazen duygular patlamak üzere olan bir bomba gibi olabiliyor. Fitili ateşlemek için küçük bir kıvılcım yeterli. Düşleminizin sınırları kadar sınırsızsınız sonrasında. Duvarlarınız dışına çıkması da gerekmez hem. Kendi vücudunuzda dolanır durur o duygular. Nesnesi sizin dışınızda olmasına rağmen duyguların, nesnesi olmaksızın da uzun zaman boyunca varolabilirler. Bazen pervane gibi kendi kendinize yanmak gerekir ışığın etrafında...

Anna Karenina da bir nevi pervanedir aşkının etrafında. Tolstoy'un romanı Anna Karenina'nın dört ciltlik baskısını bitirene kadar canım çıkmıştı...Hem satırların arasında kaybolmak hoşuma gidiyordu hem de neler olacağını merak ediyordum o uzun sayfalar boyunca. Bugün kitabın Keira Knightley ve Jude Law'lu uyarlamasını seyrettim. Filmin yönetmeni Joe Wright Keira Knightley'le çalışmayı seviyor belli ki. Daha önce beraber çalıştıkları Pride and Prejudice ve Atonement'tan sonra bu üçüncü filmleri...Keira Knightley'nin A Dangerous Method filmindeki performansından sonra kendisine önyargıyla bakmaya başlamıştım ama bu filmde beğendim. Genel olarak filmin uyarlaması da güzel olmuş. Filmde hikaye bir tiyatro sahnesi kurgusuyla anlatılıyor, sahneler arası geçişler de tiyatro sahnesi geçişlerine paralel; değiştirilen dekorlar, sahne arkası görüntüleri, seyircinin gözünden tiyatro sahnesinin görünüşü, vs. Filmde etkilendiğim sahnelerden biri baloda dans ettikleri sahne oldu; bale hareketleriyle harmanlanmış dönem dansı. Bale seven biri olarak, Sidi Larbi Cherkaoui'ye ait koreografi ve çekim tarzıyla şiirsel bir anlatım yakalanan filmin beklentilerimin üstünde çıktığını itiraf etmeliyim. Açıkçası filmi seyrederken, kitabı okuduğum zamanda gözümde canlandırdığım sahneler de tekrar belirdi. Tüm ayrıntıları hatırlayamasam da, yine de bu sebepten ötürü kitabın aslına uygun çekilmiş olabileceğini varsayabilirim. Benim için bu filmin tek olumsuz tarafı sinemada bir türlü denk getiremeyip, bilgisayarda seyretmiş olmam :(, dev ekranda çok daha etkileyici olabilirdi.

Count Vronsky: I love you! 
Anna Karenina: Why? 
Count Vronsky
: You can't ask Why about love! 





21 Ocak 2013 Pazartesi

Lilium Cruentus

Buraya geldikten bir süre sonra Pain of Salvation dinlemeye ara vermiştim. Kendileriyle senelerdir devam eden birlikteliğimiz düşünülünce sanırım biraz molaya ihtiyacım vardı :). Bugün 'Be' albümleriyle kendilerine geri döndüm. Albümün güzel taraflarından biri hem stüdyo hem de konser kaydının bulunması. Aslında konser kaydının bir de dvdsi var ki, otur film gibi seyret. Bir de iki kayıtta bazı şarkıların sözleri farklı. Dinlerken yakalaması eğlenceli oluyor. 

İnsan değiştikçe algısı da, olayları yorumlayışı da değişiyor. Bu yüzdendir ki, bir dönem okunan bir kitap başka bir dönem okunduğunda kitaptan alınan tat, süzülen bakış açısı farklılaşıyor. Şarkılar da öyle. Lilium Cruentus adlı şarkıyı artık başka bir algıyla dinliyorum...

20 Ocak 2013 Pazar

Existential psychology

BTD (Bilişsel Davranışçı Terapi) ve varoluşsal psikolojinin ilişkisine dair okumakta olduğum bir makaleden alıntılar: 

(Prasko, J.Mainerova, B., Jelenova, D., Kamaradova, D., & Sigmundova, Z. (2012). Existential perspectives and cognitive behavioral therapy. Activitas Nervosa Superior Rediviva, 54 (1), 3-14)

''According to Jean-Paul Sartre life is meaningless unless a person makes personal commitments that give it meaning; personal decisions and choices are crucial (Sartre 1964). 

Loss of the sense of the life and negative view on the future in depression are typical existential problems (Yalom 1980). 

19 Ocak 2013 Cumartesi

Fringe ve vedalar

Fringe bize veda ederken, ben de Fringe'e veda ettim. Dün gece yayınlanan 2 saatlik son bölüm şaşırtmadı, olaylar tahmin edilebilir bir şekilde gelişti. Açıkçası bu durumdan da memnun kaldım, son sezon zaten öncekilere göre çok iyi değildi, bir de sonunu Lost gibi bağlasalar hayalkırıklığı olacaktı, neyseki yapmadılar. 

18 Ocak 2013 Cuma

Ölüm

Ölüm gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kaldığım bu günlerde, hem yitirdiklerim hem de ölüm hakkında birşeyler yazmak istiyorum, fakat daha bunu yapacak kıvama gelmedim. Yine de şans eseri denk geldiğim güzel bir blogtaki yazıyı paylaşmak istedim. Yazıda etkileyici noktalardan biri de Ann Druyan'ın, eşi Carl Sagan'ın ölümünden sonra söylediklerinin alıntılandığı son kısımdı:

'I don't think I'll ever see Carl again. But I saw him. We saw each other. We found each other in the cosmos, and that was wonderful.'

11 Ocak 2013 Cuma

Birsen Tezer - Cihan (2009)

Bu sefer burada olmakla bir durum söz konusu değil. Taa 2009 yılında çıkan bir albümü yeni keşfettim. Tek diyebileceğim şey, iyi ki daha da gecikmemişim. Su gibi, insanı başka bir varoluş anına taşıyan bir albüm. Türk Sanat Müziği ve caz harmanlanmış, biraz Bülent Ortaçgil biraz İlhan Şeşen eklenmiş, nefis olmuş. Böyle farklı bileşimleri dinlemek beni çok mutlu ediyor. Ait olduğum kültürün çeşitliliğinin de, bütün keşmekeşine rağmen çok 'insani' ve 'bam teline dokunur' olmasının tadı ayrı benim için. Bu aralar ikinci albümü 'İkinci Cihan' da yayınlanacakmış, heyecanla bekliyorum...

Düşünüyorum Öyleyse Vurun - İlhan Selçuk

'Niçin ? Neye yetişmek için ? Sen durdukça duran, sen yürüdükçe yürüyen, sen koştukça koşan; hem senin dışında hem senin içinde yaşayan zaman karşı çaresiz değil misin ?' (İlhan Selçuk)

Zamana psikolojik olarak da, fiziksel olarak da direnemiyoruz. Yaşarken geçiyor, ölünce de bitiyor zaman. Kimilerinin zamanları kendine, kimilerininki herkese. Sanırım İlhan Selçuk zamanı herkese olanlardandı. 'Düşünüyorum Öyleyse Vurun' adlı kitabını bir solukta bitirdim. Selçuk'un köşe yazılarının toplandığı kitabın ilk basımı 1984 yılında yapılmış. Kitabın zenginliği sadece, dönemin sosyal ve politik olaylarını anlatıyor olmasından değil; hayata ve insana dair derin bir algılayışı yansıtıyor olmasından da kaynaklanıyor. Yakın Türkiye tarihinden bilinçli bir şekilde uzak tutulan bir neslin, güncel olaylara anlam vermesini çok kolaylaştıracak bir kitap. Ve de 80'lerden bu yana pek de bir şeyin değişmediğini belgelemesi adına önemli bir kaynak. Hala düşünenler, 'düşünüyorum öyleyse varım' diyemiyorlar...

'Yaşanan an ile süreç; doğru ile gerçek arasındaki çizgiyi de içerir. An'ı yaşarken sürecin bilincindeysen gerçekten yaşıyorsun demektir; gerçeği bilip de doğruyu seçersen, tam anlamında insansın demektir. Bu da mutluluğun tanımıdır.' (İlhan Selçuk)