4 Mayıs 2011 Çarşamba

Mika



İnat etmiştim evet, itiraf ediyorum. Grace Kelly adlı şarkısı ortalığı kasıp kavururken, "Aa sesi Freddie Mercury'e benziyormuş" lafları dolaşırken, görmezden gelmek için inat etmiştim. Niye etmişim ki ? Sahiden bilmiyorum. Olsun geç oldu ama güç olmadı :). Saatlerdir varolan iki albümünü, Life in Cartoon Motion ve The Boy Who Knew Too Much'ı arka arkaya dinliyorum. Yaklaşık üç ay önce hakkını vererek (hakkını vermek =parçalarının hepsini dinlemek :)) keşfettiğim Mika'yı çok sevdim. En çok da, Rain, I See You, Relax, We Are Golden adlı parçalarını sevdim. 
İstanbul toprakları  Mika'yı ağırladığında, aklımın ucundan gitsem mi diye geçirmiştim ama uzun zamandır görmediğim ve çok sevdiğim bir arkadaşımın doğumgünü aynı güne denk geldiği için, bu düşünceden hemen uzaklaşmıştım. Konser sonrası yorumlara baktığımda, herkes ne kadar eğlendiğini, Mika'nın sahne performansının oldukça iyi olduğunu yazmıştı. Bu da, keşfimle beraber Mika'nın bir sonraki ziyaretinin kaçmaz olduğu anlamına geliyor ;). Şimdiye kadar yazdığım her büyücü için bir "his" tariflemesi yaptım. Mika'nın ne eksiği var :). Mika nedense, böyle yeşil çimleri ve açmış güzel çiçekleri olan bir bahçede, ev yapımı kek/kurabiye eşliğinde içilen demlenmiş çay yanında yapılan tatlı bir anneanne/babaanne sohbeti havası yaratıyor bende. Eğlenceli, hareketli ama böyle "yerimde duramıyorum" gibi değil de, daha insanın yüzünü güldüren cinsten :)).

Hiç yorum yok: