Geçtiğimiz pazartesi günü Dream Theater konserine gittim. Grubun gittiğim ilk konseri 2007 civarı İstanbul Park Orman'daydı, ikincisi Boston'ın okyanus kıyısında oldu :). Buradaki ilk açıkhava konserim olduğu için organizasyon ve yer konusunda meraklıydım. Mekan olarak çok güzel bir yerdeydi, okyanusun kenarındaki limanlardan birinde. Oturalacak yerler numaralıydı ve adım başı size yer gösterecek ya da soru sorabileceğiniz birileri vardı. Seyirci kitlesi genelde siyah dream theater tişörtlü erkeklerden oluşsa da Türkiye'de göremeyeceğiniz kadar da orta yaşlı ve üzeri insan vardı. Ön grup, King Crimson parçalarını çalan Crimson ProjeKct'ti ve kendilerini oldukça başarılı buldum. Onlardan bir yarım saat sonra sahneye Dream Theater çıktı, açılış parçaları son albümleri A Dramatic Turn of Events'ten Bridges in the Sky'dı. Benim en çok keyif aldığım şarkı ise biste çaldıkları Metropolis'ti.
Yazının başlığında yer alan kültürel farklılıklara gelince...her ne kadar konsere gitmiş olsam da zihnim boş durmadı tabii...Bir kere herşey saatinde başladı ve saatinde bitti. Oraya vardığımda ön grup sahneye çıkmıştı ve seyirciler oturarak seyrediyorlardı. Kendi kendime Dream Theater konseri de oturarak dinlenmez ki, nasıl olacak dedim, neyseki Dream Theater çıkınca seyirciler de ayaklandılar...Tabii Türkiye'deki sistem nedir; böyle bir konserde, fiziksel sınırlarla ayırmadığınız sürece, bir noktada herkes sahnenin önüne doğru kaynamaya başlar. Burada ise, konser başladığında herkese neredeyse, bittiğinde de oradaydı. Konser sırasında görevliler etrafta dolaşarak, fotoğraf ve video çekmeye çalışanları engellediler. Bizim için bu uygulama genelde biletlerin üzerinde yazan uyarı şekliyle kalır. Bunlar konserden izlenimlerimdi, genel olarak günlük hayatta gördüğüm de aynı şekilde, herkesin kurallara son derece uyduğu...4 Temmuz kutlamalarında, havai fişek gösterisinden önce, koskoca nehir kenarındaki çimlik alanda, bir uyarı anonsu yapıldı. Yirmi dakikaya yağmur yağacağı, bu yüzden havai fişek gösterisinin yarım saat ertelendiği ve herkesin sığınacak bir yerlere gitmesi gerektiği belirtildi. Alan tahliye edildikten sonra da girişleri kapatıldı...Herkes bir yarım saat bekledi, yağmur yağmadı ve alana girişleri tekrar açtılar. Havai fişek gösterisinin başlamasından bir beş dakika sonra ise yağmur başladı, gösteriye devam ettiler. Yağmur da, ılık yoğun yaz yağmurlarından biriydi. Şemsiyesi olmayanlar bayağı ıslandılar. Türkiye'yi düşünüyorum, yağmur yağacak diye bir alanın boşaltılması, insanların da kalkıp gitmeleri sonra da dönmeleri pek olası değil.
Toparlayacak olursam, bu herşeyin bir getirisi ve götürüsü var durumu. Rahat rahat konser dinlemek keyifliydi inkar edemeyeceğim ama atmosfer de ne kadar sıcaktı derseniz, eh işte. Havai fişekler, 4 temmuz kutlama şekli, açık alan çok güzeldi, ama bir yaz yağmuru için de, uzaylılar işgal etmişçesine alanı boşaltmak zorunda kalmak hoş gelmedi. Vardığım kanı şu, kurallar ve kurallara uymak ve denetim belli bir rahatlığı sağlıyor düzenden ötürü. Lakin bu kadar düzenin olduğu yerde de yaratıcılık ve pratiklik kayboluyor. Türkiye'deki kargaşa durumunda ise yaratıcılık ve pratiklik tavana vuruyor belki ama kaos da hüküm sürüyor. Buradaki dördüncü ayımı tamamlarken tercihim hala kaostan yana. Her kurala uymak, ya da herşeyin bir kuralı olması ve bu kadar düzen beni azıcık geriyor :). Yine de, 4 temmuz kutlamalarında ya da geçenlerde gittiğim açıkhava sinemasında olduğu gibi, insanların her buldukları çimde mangal yapmadığı (!), kimsenin kimseye karışmadığı, herkesin rahatça davranabildiği ortamları özleyeceğim Türkiye'ye döndükten sonra, hele ki Türkiye'de şu sıralarda olan bitenler göz önünde bulundurulursa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder