18 Şubat 2011 Cuma

kaşık kaşık

Bugün, diğer günlere oranla sıcak bir gündü. Yolda yürürken, sıcaklayıp montumu bile çıkardım. Zaten havanın güzel oluşu, sabah dışarıdan duyulan kuş seslerinden belliydi. Günün zirvesi ise, otobüste giderken, gözlerimi kapatıp, güneşin yüzümü yakmasını hissetmek oldu. Vücudum adeta serotoninle dansetti.


Yaşadığım yerdeki otobüslerin şöyle bir özelliği var; hem belediye hem de özel halk otobüsleri sıkça geçtiğinden, burada yaşayan bol miktarda yaşlı teyze ve amca, belli bir yaşın üstüne ücretsiz olması nedeniyle belediye otobüslerini tercih ediyorlar. Dolayısıyla, otobüse bindiğinizde, o yaşlıların (belki bir döneme ait, ondan emin değilim) kendilerine has kokularını duyabiliyorsunuz. Kullandıkları kolonya mıdır, kıyafetlerini saklarken kullandıkları naftalin midir, çözemedim ne olduğunu, özel bir koku. Benim anneanne kokusu diye tanımladığım şey...belki anneanne/babaanne evlerine gittiğinizde farketmişinizdir. Bu ve bir olaydan daha, güneşin yanında bir de ölümlülükle yüzleştiğim bir gün oldu. Aslında kupalarımdan bahsetmeyi planlamıştım. Onlar başka bir güne kaldı fakat kupaların şarkısını (Spoon- Dave Matthews Band feat. Alanis Morissette) paylaşabilirim. Tabii, yazdıklarımı tekrardan okuyunca birden aklıma Irvin Yalom'un Güneşe Bakmak, "Ölümle Yüzleşmek" adlı kitabı geldi. Bugüne iyi denk düşmüş, artık tesadüf müdür değil midir, bilemeyeceğim...


Hiç yorum yok: