Çok sevdiğim, az önce de kendisiyle internet üzerinden saatlerce lafladığım bir dostum sayesinde aşağıdaki karikatürü gördüm.
Varolmayı, varoluşçu psikolojiyi açıkla deseler, ancak bu kadar özetleyebilirdim.
Herkes kendi varlığına bir anlam arıyor bu hayatta.
Kimisi dinlerde, kimisi alışverişte, kimisi bilimde, kimisi de aşkta buluyor.
Bir açıdan hepsi gerçek, bir açıdan hepsi yanılsama.
Sevdiğim bir şarkı sözünde
"Searching for yourself is like looking for the house you stand in
How could you possibly find it?
It's everywhere
It's all you know
And there are no other points of reference" (pain of salvation, diffidentia)
Varolmayı, varoluşçu psikolojiyi açıkla deseler, ancak bu kadar özetleyebilirdim.
Herkes kendi varlığına bir anlam arıyor bu hayatta.
Kimisi dinlerde, kimisi alışverişte, kimisi bilimde, kimisi de aşkta buluyor.
Bir açıdan hepsi gerçek, bir açıdan hepsi yanılsama.
Sevdiğim bir şarkı sözünde
"Searching for yourself is like looking for the house you stand in
How could you possibly find it?
It's everywhere
It's all you know
And there are no other points of reference" (pain of salvation, diffidentia)
ifade edildiği üzere, bir şeyin içindeyken, neyin içinde olduğunuzu anlamak çok zordur çünkü çıkarım yapabileceğiniz referans noktaları yoktur.
Biz de bu hayatın nasıl başlayıp nasıl sonlanacağını bilmiyoruz. Dün Through the Wormhole'' adlı belgeselin 3. sezonunun 3. bölümünü seyrettim. Bu bölümdeki 'Acaba evren canlı mı ?' sorusuna, çeşitli bilim insanları ilk duyuşta bilim-kurgu gibi gelebilecek teorilerle cevap bulmaya çalışıyorlardı. Yaşamın aslında bir kara delik içinde oluştuğu, ya da şehirlerin de canlı olduğu, evrenimizin aslında kocaman bir beyin olduğu gibi teorilerin ardında aranılan şey 'hayatın/varoluşumuzun' anlamıydı.
Günlük yaşamda çoğu kez farkında olmadan yapmaya çalıştığımız şey, içimizdeki delikli naneyi doldurmak. Bunu yaparken kimimizin seçtiği yollar daha işlevsel, kimimizinki ise daha yorucu ve zor, bazen de kendimize ve çevremize zararlı. Asıl çıkış noktası ise, bu boşluğu kabul edip, neyle dolduruysak içini, onunla barışmak. İşte o zaman, rüzgara karşı doğru açıyla yürüdüğümüzde belki çıkan sesi duyabiliriz. Hayatın anlamı da, anlamsızlığıdır belki.
3 yorum:
Bayıldım karikatüre...:) İzninle ben de paylaşıyorum :)
Kendi boşluğumu kabul ediyorum.
İçini neyle dolduruyorum şu anda tam emin değilim ama barışınca içini dolduruğum şeyle, ben de duyabilicek miyim rüzgara karşı doğru açıyla yürüdüğümde çıkan sesi?
Hayatın anlamı, boşluğu, kendimizi iyi edicek şekilde doldurma arayışı olsa, olmaz mı?
Aslında hayatın anlamı, anlamsızlığı derken biraz da bunu kastetmiştim. Hayat anlamsız olduğu için biz anlam yaratma peşinde koşarak anlam veriyoruz gibi :))
Lakin sesi duymak için tam olarak ne gerek emin değilim...:). Aslında burada vurgulanan sanki bir kabullenme, hayatın anlamsızlığını ve kendi anlam arayışını kabul ettiğinde o sesi duyabilirmişsin gibi...
Yorum Gönder