17 Haziran 2012 Pazar

alışmak ve bağ kurmak

Daha önce de başka bir yerde yazdığım üzere, insanın her yere ve her şeye alışabiliyor olmasını biraz hüzünlü buluyorum. İşin kendimle ilgili dinamikleri kısmının farkındayım, o kısmı ayrı tutmaya çalışarak yazacağım biraz bu konu hakkında...

Alışmanın özündeki parçalardan biri, belki de en güçlüsü hayatta kalma güdüsü olsa gerek...Her türlü koşula rağmen ayakta ve hayatta kalabilmek...

Birey bir mağarada bile olsa, kendine tanıdık gelen bir taşı sahiplenerek, belki duvarlara resim çizerek, kendine ait bir dünya yaratmayı başarıyor...Ve o dünya bir süre sonra yuva sıcaklığını hissettirebiliyor, bütün olumsuzluklara ya da yoksunluklara rağmen...

İşte bazen, o mağarayı bırakıp başka bir mağaraya gitmek gerekiyor, ilk başta zor geliyor tabii, fakat sonra beyin oradaki uyaranları tanıdıkça, bir süre sonra da benimsedikçe, ikinci mağara 'yuva' oluyor bu sefer...

Buraya kadar işler iyi...devamında ise...
'Alışmak' kendi başına cirit attığını sanırken karşısına 'bağ' kurma çıkar ve alışmak ilk önce bağ kurmayla çok yakın arkadaş olur...Öyle ya, insanın varolabilmesi adına temel ihtiyaçlarından biri bağ kurmadır...Ne zaman yeni yerlere alışmak gerekir, işte o noktada bağ kurmayla alışmanın arası açılır çünkü 'bağ kurma' bilmektedir ki, 'alışma' sayesinde oluşacak yeni bağlar gözükmektedir ufukta...Bu ise varolan bağların bir kenarıya atılabilir ya da güçlerinin azalabilir olduklarına bir işarettir....

Bana hüzünlü gelen kısım da, işte bu kısım...
Bazen e madem her şeye alışabiliyoruz, o zaman yaşadıklarımızın değerini belirleyen nedir diye soruyorum...Vazgeçilemez olduğunu düşündüğümüz şeylerin aslında vazgeçilebilir olduklarını biliyoruz...Peki o zaman bizi bir yerde, bir durumda tutan şey nedir ? Alışabilir olduğunu bilmek ama istememek mi ? Bilinçli olarak yaptığımızı düşündüğümüz seçimler mi ? Yoksa duygu dediğimiz 'gerçeklikler' mi ?
Aynı koşullarda, bırakıp gitme ya da kalma seçimini yaptıran etmenler nelerdir ?


Hiç yorum yok: